Merhaba! Bugün biraz Diderot Etkisi’nden bahsedelim mi?
‘Eski sabahlığımın efendisiydim, yeni sabahlığımın kölesi oldum.’
Diderot, sabahlığını heyecanla kullanmaya başlar.
Fakat bir süre sonra yeni, parlak, son moda ve en iyi kumaştan olan bu sabahlığının her gün sık sık vakit geçirdiği çalışma masası ile hiç uyumlu olmadığını fark eder. Masa, bu sabahlığın yanında çok eski, gösterişsizdir.
Zamanla evdeki halı, koltuklar, dolaplar ve eve dair daha birçok eşyanın sabahlığına hiç yakışmadığını düşünmeye başlar.
Ufak ufak değişiklikler yapmaya başlar, evinin mobilyalarını sabahlığına uygun bir hale getirmek üzere bol bol alışveriş yapar.
Masayı yenilese sandalyeler uyumsuz kalıyordur, koltukları yenilese perdeler…
Ancak bir noktada film kopar ve bu alışveriş çılgınlığı Diderot’yu daha önce yaşadığı mali sıkıntılarına geri döndürür.
Tüm bu sürecini de ‘Eski Sabahlığım için Pişmanlık’ yazısında dile getirir ve blog yazımın başında değindiğim o meşhur cümlesi ile pişmanlığını dile getirir.
Diderot Etkisi ile aslında modern pazarlamanın teorisi de kurulmuş olur.
Diderot Bütünlüğü’ne göre, satın aldığımız her bir parça bizim kimliğimizin bir parçası haline gelir ve bu parçalar ile uyumlu olmayanları değiştirme eğilimine gireriz. İşte bu da kontrol edilemezse, günümüzdeki tüketim çılgınlığının önünü açar. Sistem, Diderot Bütünlüğü dediğimiz, tüm parçaların bütünsel olarak bir uyum içinde olması gerektiğini hissettiğimiz duygularımıza oynuyor. Her alışveriş bir diğerinin domino taşıdır da diyebiliriz.
Diderot Etkisi’ni anlayınca, IKEA’nın mağaza yapılarının neden sadece ihtiyacımız olana gitmemize izin vermeden tüm mağazayı gezdirecek şekilde tasarlandığını ve bugün IKEA’nın neden dünyanın en büyük mobilya markası olduğunu da anlayabiliriz.
Veya e-ticaret sitelerinde alışveriş yaptıktan sonra aldığınız ürünle alakalı birçok farklı ürünün size önerilmesini anlayabiliriz.
Veya sosyal medyada incelediğiniz sayfaların benzerlerinin neden keşfette sürekli karşınıza çıktığını anlayabiliriz.
Geldik mi yine insana ve psikolojiye?
Hal böyle olunca, insanı odağına alan çalışan deneyimine de bu etkiden bağımsız bakmak doğru olmaz diye düşünüyorum. Burada elbette Diderot Etkisi’nin tüketici üzerinde olumsuz bir vaka olarak ele alınmasını konuşuyoruz. Fakat çalışan deneyimi ile bu etkiyi bağladığımızda olumsuzlukların etkisi, pazarlama dünyasında karşılık bulduğu gibi olmuyor.
Markanız için her yönüyle tam bir aday deneyimi tasarladığınızda performans sisteminizdeki eksikler gözünüze daha fazla batmaya başlar.
Akademiniz ile ilgili geliştirmeler yaptığınızda bu gelişimleri paylaşacağınız iletişim kanallarınız sizi rahatsız etmeye başlar, daha iyisini nasıl yaparım diye düşünürsünüz.
Bu yüzden, Diderot Etkisi biz tüketiciler için tehlikeli ve cezbedici bir oyuncak olsa da daha fazla satış yapmak isteyen markalar için sihirli bir kaynak görevi görür.
Aynı şekilde, bu etkiden beslenerek Diderot Bütünlüğü içinde projelerine yaklaşmak isteyen İK iletişimi profesyonelleri ve çalışanları için de faydalı olabilir.
Bizi rahatsız eden bir parça Diderot’nun felaketi olduğu gibi bizi bitirmez, aksine daha yükseğe taşır.
Bu sebeple Fransız filozofumuzun sabahlığına teşekkürlerimizi sunalım. Merci beaucoup!
Merve Biçer Arasıl
Partner &Çalışan Deneyimi Direktörü
İş dünyasında sıkça "doğru iletişim kurmak" gerektiğinden bahsediyoruz. Problemlerimizi doğru anlatmak, daha iyi sunumlar yapmak, fikirlerimizi daha net bir şekilde ifade etmenin yöntemlerini araştırıyoruz.
Öncelikle İK’nın organizasyondaki yerini iyi anlamak ve anlatmak gerekiyor. Yetenek kazanımından, organizasyonel kültüre stratejik İK fonksiyonlarının öneminin kavranması çok kritik.
Bir animasyon filmi fanı olarak, geçen gün ikincisi vizyona giren "Ters Yüz" filmini izlerken filmin ana karakteri Riley'nin duygularıyla mücadelesine tanık oldum.
Sanatsal faaliyetlerde bulunmanın genel iş performansı üzerinde önemli bir etkisi olduğuna dair pek çok bilimsel çalışma var. Sanat, birçok biçimiyle, yaratıcılığı artırmak, stresi azaltmak ve bilişsel işlevi geliştirmek için güçlü bir araç ve tüm bunlar
Günümüzde, bilgisayarlar ve akıllı telefonlara son derece bağımlı bir yaşam sürüyoruz. Bunun bir sonucu olarak, dikkat süremiz de her geçen gün azalıyor. Bu durum, iş yerinde odaklanma ve performansı da doğrudan etkiliyor.
Gen Z ya da Z kuşağı; günümüzde markaların hem potansiyel müşteri hem de potansiyel çalışan olarak gözbebekleri diyebiliriz. Ancak değişim ve dönüşümün öncüsü bu kuşağı elde tutmak o kadar da kolay değil.
Suadiye Mahallesi Bağdat Caddesi
No:399/B K:1 D:1
Kadıköy/İstanbul
Formu doldurarak veya
hello@4c1h.com email adresi ile bize ulaşabilirsiniz.